SEMAVERLERİM 200 YAŞINDA
24 Mayıs 2014 Cumartesi
26 Şubat 2014 Çarşamba
YAVUZ SULTAN SELİM İBRİĞİ
Yavuz Sultan Selim Han 10 ekim 1470 te doğmuş, 22
eylül 1520 de vefat etmiştir. 9.Osmanlı padişahı, 75.İslam Halifesi ve ilk
Osmanlı Halifesidir. 29 ağustos 1516 tarihinde Halife ilan olunduğunda Hakim’ül
Harameyn hitap ve ünvanını reddetmiş kendisini “hadim’ül Harameyn’uş-
Şerifeyn(Mekke ve Medine’nin Hizmetkarı) olarak kabul etmiştir. Babası II. Bayezid,
anası Gülbahar Hatun, eşi Ayşe Hafsa Sultan'dır. Babası Sultan İkinci
Bayezid, padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim’i Trabzon Sancağı’na
tayin etti. Şehzade Selim, Trabzon’da devlet işlerinin yanında, ilimle uğraşır
ve büyük alim Mevlana Abdülhalim Efendi’nin derslerini takip ederdi. 22 yıl
gibi uzun bir süre sancak beyi olarak Trabzon’u çok güzel idare eden Şehzade
Selim’in bu arada komşu devletler de ilişkisi oldu. Valiliği sırasında Trabzon
halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan
Kütayis seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek
Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi müslüman
oldular. 26 mayıs 1512 de Tahtı devraldığında
2.375.000 km2 olan Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir
sürede 2,5 kat büyütmüş ve ölümünde imparatorluk topraklarının
1.702.000 km2'si Avrupa'da,
1.905.000 km2'si Asya'da,
2.905.000 km2'si Afrika'da
olmak üzere toplam 6.557.000 km2'ye çıkarmıştır. Padişahlığı döneminde Anadolu'da
birlik sağlanmış; halifelik 29 ağustos 1516 da Abbasilerden Osmanlı Hanedanına geçmiştir. Ayrıca
devrin en önemli iki ticaret yolu olan İpek ve Baharat Yolu'nu
ele geçiren Osmanlı, bu sayede doğu ticaret yollarını tamamen kontrolü altına
almıştır. Yavuz Sultan Selim'e kızını vermiş olan Kırım Hanı Mengi Giray,
ona askeri destek sağlayarak tahta geçmesine yardım etmiştir. Yavuz Sultan
Selim Eylül 1520'de şarbon hastalığına
bağlı olarak Aslan Pençesi (Şirpençe) denilen bir çıban yüzünden
henüz 49 yaşında iken vefat etmiştir. Yavuz’un Mısır seferine giderken hocası
İbn’i Kemal’in atının ayağından sıçrayan çamurla kirlenmiş kaftan vasiyetine
uygun olarak sandukası üzerine örtülmüştür.
Yavuz Sultan Selim öylesine fetih aşkıyla doluydu
ki “bu cihan bir sultana çok gelir ise de iki sultana az gelir demişti. Önce
Şah İsmail’e karşı Tebriz seferine çıkan Yavuz Sultan Selim’in Alevileri
katlettiği iddiası büyük bir yalan olup Yavuz Tebriz’i bir damla kan dökmeden
fethetmiştir. Tam tersine Şah İsmail öz annesi olan Akkoyunlu Sultanı Uzun
Hasan’ın kızı ya da kızkardeşi olan Halime hatunu sünni olup Aleviliğe
dönmediği için katledecek kadar cani ruhlu bir insandı.
Büyük bir veli olan Muhiddin-i Arabi Hazretleri o
zamanın insanlarına: “Sizin taptıklarınız benim ayaklarımın altındadır” dediği
için zamanın alimleri idamına hükmetmişler ve idam edilmişti. Muhiddin-i Arabi
Hazretleri'nin, vefat etmeden söylediği başka bir söz vardı. Arapça olarak söylenen
sözün manası şuydu: "Sin Şın'a girdiği zaman Muhiddin'in kabri meydana
çıkar" Bu söz alimlerce şöyle çözülmüştü: Sin ile kastedilen, Sultan Selim
yani Yavuz'dur. Şın ile kastedilen ise Şam şehridir. Sultan Selim Şam'a girince
Muhiddin-i Arabi Hazretlerinin kabri bulunacaktır." Aynen denildiği gibi
olmuş ve mübarek zatın kabrini Yavuz Sultan Selim bulup yaptırmıştır. Hadisenin
seyri şöyledir: Yavuz Sultan Selim, Şam'ı fethettiği zaman Muhiddin Arabi
Hazretleri'nin kabrini araştırdı. Bulunan mezar kazıldığında görüldü ki mübarek
cesetleri aynen duruyor, çürümemiş. Yavuz, oraya Muhiddin Arabi'nin şanına
layık bir türbe ve cami yaptırdı.
Vefatına sebep olan söz üzerinde de durdu. Hz. Muhiddin, "Sizin
taptıklarınız benim ayağımın altındadır" demişti. Hangi mekanda o sözü
söylediği de tesbit ettirilip kazıldığında, oradan bir küp altın çıktı.
Muhiddin-i Arabi Hazretleri o sözle hem "siz maddeye tapıyorsunuz"
demek istemiş ve hem de orada bir küp altın bulunduğunu ve yerini haber vermek
istemişti.
Yaklaşık 8 Ay Mısır’da kalan Yavuz Sultan Selim
Han, ordusuyla dönüş yoluna koyulmuştur. Böylece Osmanlı tarihinde en uzun
süren bir sefer nihayete ermiştir. İstanbul’dan bu sefer için ayrılmasının
üzerinden 2 yıl, 2 ay geçtikten sonra ancak İstanbul, Üsküdar’a gelinebilmiştir.
Muzaffer bir kumandan, bahtiyar bir Sultan ve tüm Müslümanların Halifesi
sıfatını beraberinde getiren Yavuz Sultan Selim Han, üstelik vatan topraklarını
bir misli katlamış olarak İstanbul’a dönmektedir. İstanbul halkı heyecan
içindedir, her yerde büyük şenlik hazırlıkları vardır. Sultanlarını bağırlarına
basmaya hazırlanmaktadırlar. Bu çok büyük ve tarihi bir gündür. Üstelik bu günü
aylardır heyecanla bekliyorlardı. Halkın bu arzusu, coşkusu ve hazırlığı
Sultan’a arz edilir. Yavuz Sultan Selim Han, sanılanın aksine gösterişi,
debdebeyi ve şahsına çok itibar edilerek pohpohlanmayı sevmeyen bir yaradılışta
idi. Hazırlanan bu karşılama törenlerini nefsine gurur ve kibir getirir
endişesiyle tasvip etmedi. Ama bütün bu hazırlıklara engel olamayacağını düşünerek
bir tedbir geliştirdi. Ertesi günü Üsküdar’dan İstanbul’a geçecekken, yanına
yakınlarından birkaç kişiyi alarak gece gizlice bir kayığa binip Topkapı
Sarayı’na geçmiştir. Ertesi günü Sultan’ın Topkapı Sarayı’na girmiş olduğunu
duyan halk hiçbir tören yapamadan dağılmak zorunda kalmıştır.
Sultan Selim, babasından devraldığı boş hazineyi
ağzına kadar doldurmuştur. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, şöyle
vasiyet etmiştir: "Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her
kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayun
benim mührümle mühürlensin." Bu vasiyet tutulmuş, o tarihten sonra gelen
padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı yaklaşık 400
yıl sonra imparatorluk sonuna kadar Yavuz'un mührüyle mühürlenmiştir.
İyi bir şair olan Yavuz Sultan Selimin aşağıdaki
yazdığı şiir, soldan sağa ve yukarıdan aşağıya bölünmüş kelimelerle
okunduğu zaman, anlam bütünlüğü bozulmaz. Bu olay şiir alanında ilk ve tek
örnektir. 1. Selim'in bu şiiri Şah İsmail için yazdığı rivayet olunur.
Sanma şahım/ herkesi sen,/
sadıkhane/ yar olur
Herkesi sen/ dost mu sandın,/ belki ol/ ağyar olur
Sadıkhane/ belki ol/
alemde,/
dildar olur
Yar olur,/ ağyar olur,/
dildar olur,/
serdar olur.
Yavuz Selim han hazretlerinin hafızası o kadar
kuvvetli imiş ki; dinlediği bir şey ne kadar uzun olursa olsun satır satırına,
noktası virgülüne hafızasına alırmış. Vezirlerinden birisi de o kadar zeki ki
ikinci dinleyişte; diğer bir veziri ise üç dinleyişte dinlediğinin tamamını
ezberlermiş. Yavuz Selim hana şairin birisi gelir ve Sultanım şöyle güzel bir
şiir yazdım diye arz eder, Yavuz Selim Han ‘Oku dinleyeyim’ buyuruyor. Şair
şiirini baştan sona okuyor. Yavuz Selim han ‘bu şiir yeni değil ki’ deyince
şair; Efendim, bu şiiri daha dün gece yazdım ve ilk defa size okuyorum’ der,
Yavuz Selim Han, ‘Ben bu şiiri ezbere biliyorum, bak okuyayım bir dinle der ve
Padişah baştan sona şiiri okur, şair hepten şaşırıyor, devamında Yavuz
Selim Han bak bu şiirimi vezirlerim de bilir deyip iki defa dinlemekle
ezberleyen vezirine şiiri okutturuyor. Ardından üçüncü defa dinlemekle
ezberleyen diğer vezirine de okutturunca şair kelle korkusundan oracıkta düşüp
bayılıyor. Sonrasında padişah şairi ödüllendirir ve taltif ederek gönlünü alır.
Ömrü kısa, ancak yazdığı tarih büyük ve uzun olduğu
için gölgesi uzun ancak ömrü kısa olan ikindi güneşine benzetilen Yavuz Sultan
Selim’in Hırka-i Saadet’i ve mukaddes emanetleri Mısır”dan getirip Topkapı Sarayındaki odadaki
mevkiine koyduğundan beri kırk hafız nöbetle Kur’an okur. İlk okumaya başlayan
birinci hafız da bizzat Yavuz Sultan Selim’dir. . Ölümü yaklaştığında vezirine “bu
ne haldir” diye sorduğunda veziri “sultanım, Allah’la olmak zamanıdır” der. Son
sözlerinden birisi de budur ki “lala sen bizi şimdiye kadar kiminle beraberdir zannederdin” diye cevap verir.
İşte
bu tamamen el yapımı bakır ibrik, büyük sultan Yavuz Sultan Selim Han’ın Türk
tarihinde zaferler ayı olan ağustos ayının 29 unda hilafeti teslim almasına ve Osmanlı’nın birinci halifesi olmasının 498.yılına ithafen 2014 yılında Bakırcı Ali Çavuş
tarafından imal edilmiştir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)